DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara °C
Ankara
°C
°C
°C
°C
°C

CUMHURBAŞKANI KARARI İLE BİR ULUSLARARASI SÖZLEŞME SONA ERDİRİLEBİLİR Mİ?

Güne, beni çok üzen ve gelecek adına büyük endişeye sevk eden bir haberle başladım: İstanbul Sözleşmesi’nin feshi haberiyle…

O kadar çok duyguyu bir arada yaşıyorum ki, şu yazıyı yazarken. Çok üzgünüm bir kere. Ayrıca gelecek adına endişeliyim. Ama yılgınlık yok, duygularımın arasında ve kendimi kesinlikle güçsüz de hissetmiyorum. Bir kadınım sonuçta. Güçlüyüm ve alışkınım mücadeleye. Mücadele bizim işimiz…

Cumartesi günümü başka bir konuda bir dilekçenin yazımına ayırmışken, tabidir ki, tüm gündemim İstanbul Sözleşmesi oluverdi bir anda. Ve bilgisayarımın başına oturdum hemen, bu yazıyı yazmak için.

2020 yaz ayları İstanbul Sözleşmesi üzerine tartışmalarla, olduğundan daha da sıcak geçmişti. O günlerde yazdığım, “Bir Günah Keçisi: İstanbul Sözleşmesi” başlıklı yazımla, bir kadın, bir hukukçu, bir akademisyen olarak, İstanbul Sözleşmesi için, haksız hatta kötü niyetli olarak, yeryüzündeki tüm kötülüklerin anası imiş gibi suçlama yöneltenlerin, yaptıklarının yanlışlığını/haksızlığını anlatmaya çalışmıştım (1).

İstanbul Sözleşmesi üzerine tartışmalarda, haksız ve kötü niyetli olarak İstanbul Sözleşmesi düşmanlığı yapanların dediği oldu sonunda. Artık yeryüzünden kötülük silinecek sanki onlara sorarsanız. İstanbul Sözleşmesi’nden kurtuluyoruz ya…

Yazık, gerçekten çok yazık. Anlamakta zorlanıyorum gerçekten.

Sadece biz kadınlar için değil, tüm toplum adına üzgünüm. Çünkü şiddet toplumuzun en önemli sorunlarından biri. Bu şiddete karşı bir Sözleşmeydi. Ne yani, ne demek isteniyor? “Şiddete karşı olan bu Sözleşmeden rahatsız olduk” mu denilmek isteniyor?

Fesih kararı, sadece kadınlar olarak bizler için değil, kadın erkek herkes, tüm toplumumuz ve Türkiye adına yanlış bir karar olmuştur. Bu karardan dönülmesi gerekir.

İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmek istemiyoruz. Ve vazgeçmeyeceğiz.

İstanbul Sözleşmesi’nin feshi haberleri kamuoyunda, Cumhurbaşkanının tek başına bir uluslararası sözleşmeyi sona erdirmesinin mümkün olup olmadığı tartışmalarını beraberinde getirdi. Bu yazımızda bu konu ele alınacaktır.

11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da imzalanan, 24.11.2011 tarihli ve 6251 sayılı Kanunla onaylanması uygun bulunan (29.11.2011 tarihli ve 28127 sayılı RG), resmi adı “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” olan İstanbul Sözleşmenin onaylanması; Bakanlar Kurulu’nca 10.2.2012 tarihinde kararlaştırılmış ve Sözleşmenin onaylandığına ilişkin Bakanlar Kurulu Kararnamesi, 08.03.2012 tarihli 28227 sayılı (mükerrer) Resmi Gazete’de yayımlanmıştı. Sözleşme 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girmişti (2)

Gece saatlerinde, 20 Mart 2021 tarihli ve 31429 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, 19.03.2021 tarihini taşıyan, 3718 karar sayılı Cumhurbaşkanı Kararı şöyle:

Türkiye Cumhuriyeti adına 11/5/2011 tarihinde imzalanan ve 10/2/2012 tarihli ve 2012/2816 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile onaylanan “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”nin Türkiye Cumhuriyeti bakımından feshedilmesine, 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 3 üncü maddesi gereğince karar verilmiştir”.

İstanbul Sözleşmesi’nin içeriğiyle ilgili tartışmalara geçmeden önce, bugün bu bağlamda çok tartışılan bir husustan başlayayım:

Cumhurbaşkanı Kararı İle Bir Uluslararası Sözleşmenin Feshi, Yani Bir Uluslararası Sözleşmenin Sona Erdirilmesi Mümkün müdür?

 

  1. 2017 tarihli Anayasa değişiklikleri ile 244 sayılı Kanunda yapılan 2018 tarihli Değişiklikten Önce, Türkiye’nin Taraf Olduğu Uluslararası Sözleşmelerin, Tek Taraflı Olarak Sona Erdirilmesi Yani Feshi BAKANLAR KURULU’NUN YETKİSİNDEYDİ.

 

16 Nisan 2017 tarihinde yapılan halk oylamasıyla kabul edilen Anayasa değişikliklerinden biri de, Bakanlar Kurulu’nun kaldırılması olmuştur. Bakanlar Kurulu’nun ve onun tarafından çıkarılan Bakanlar Kurulu kararnamelerinin hukuk sistemimizde yer aldığı dönem bakımından, uluslararası sözleşmelerin sona erdirilmesi şu şekilde olmaktaydı:

 

1982 Anayasası uluslararası sözleşmelerin sona ermesi, uygulanmasının durdurulması ya da gözden geçirilmesi konularında herhangi bir hüküm içermemektedir (3). Bu konudaki temel hüküm, 11.6.1963 gün ve 11425 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren, 244 sayılı “Milletlerarası Andlaşmaların Yapılması, Yürürlüğü ve Yayımlanması ile Bazı Andlaşmaların Yapılması İçin Bakanlar Kuruluna Yetki Verilmesi Hakkında Kanun”da yer almaktaydı. 244 sayılı Kanunda 2018 yılında yapılan değişiklikten önce, Kanunun 3. maddesinin 1. fıkrası aynen şöyleydi

 

“1. Milletlerarası andlaşmaların onaylanması, bunlara katılma, bunların feshini ihbar etmemek suretiyle yürürlük süresini uzatma, Türkiye Cumhuriyetini bağlıyan bir milletlerarası andlaşmanın belli hükümlerinin yürürlüğe konulması için gerekli bildirileri yapma, milletlerarası andlaşmaların uygulama alanının değiştiğini tespit etme, bunların hükümlerinin uygulanmasını durdurma ve bunları sona erdirme, Bakanlar Kurulu kararnamesiyle olur”.

 

Görüldüğü üzere,

2017 tarihli Anayasa değişikliği sonucu Bakanlar Kurulu kaldırılmadan ve 244 sayılı Kanunda 2018 yılında değişiklik yapılmadan önce,

244 sayılı Kanunun yukarıda yer verdiğim, 2018 yılında yürürlükten kaldırılmış 3. maddesinin 1 fıkrasında, bir Bakanlar Kurulu kararnamesi çıkarılarak, bir uluslararası sözleşmenin sona erdirilebileceği düzenlemişti.

 

Bir uluslararası sözleşmeye son veren Bakanlar Kurulu kararnamesinin ardından, 244 sayılı Kanunun, 2018 yılında yürürlükten kaldırılmış 3. maddesinin 2. fıkrası gereğince, ilgili andlaşmanın sona erme tarihinin de bir Bakanlar Kurulu kararnamesiyle Resmi Gazete’de yayımlanması gerekmekteydi (4).

 

2017 tarihli Anayasa değişikliği öncesi ve 2018 yılında 244 sayılı Kanunda yapılan değişiklik öncesi dönem bakımından şunu vurgulamam gerekir: TÜRKİYE’NİN TARAF OLMA SÜRECİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TARAFINDAN ONAYLAMAYI UYGUN BULMA YASASI ÇIKARILMASI GEREKEN-GEREKMEYEN AYRIMI YAPILMAKSIZIN, ULUSLARARASI SÖZLEŞMELERİN BAKANLAR KURULU TARAFINDAN SONA ERDİRİLEBİLECEĞİ DÜZENLENMİŞTİ (244 sayılı Kanun m. 3/1).

 

Anayasanın “Milletlerarası Andlaşmaları Uygun Bulma” başlıklı 90. madde hükmüne değinerek, şu bilgiyi vermem, bu konuyla ilgili tartışmaların anlaşılmasını kolaylaştıracaktır:

Anayasamızın 90. maddesine göre, Türkiye’nin bir uluslararası sözleşmeye taraf olabilmesi için, yani bir uluslararası sözleşmenin onaylanabilmesi için, kural olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından, uluslararası sözleşmenin onaylanmasının uygun bulunduğuna ilişkin bir kanun çıkarılması gerekmektedir. Ancak, Anayasamızın m. 90/2 ile m. 90/3 hükümlerinde sayılan durumlarda, bir uygun bulma kanunu çıkarılmasına gerek bulunmamaktadır. Türk kanunlarında değişiklik getiren tüm uluslararası sözleşmeler bakımından ise, onaylanmadan önce bir uygun bulma kanunu çıkarılması gerekmektedir (5).

244 sayılı Kanun’da 2018 yılında yapılan değişiklikten önce m. 3/1’de düzenlendiği üzere, Türkiye’nin bir uluslararası sözleşmeye taraf olma sürecinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından uygun bulma yasası çıkarılması gerekenler-gerekmeyenler ayrımı yapılmadan, bir uluslararası andlaşmanın sona erdirilmesi bakımından tüm uluslararası sözleşmeler bakımından, Bakanlar Kurulu’nun yetkili olması hususuna işaret eden Sur, Bakanlar Kurulu’nun henüz kaldırılmadığı o dönem bakımından, şu değerlendirmeyi yapmıştı:

“Burada dikkat çeken husus, andlaşmalar arasında herhangi bir ayrım yapılmaksızın, uygun bulma yasası gerektirenler dahil tümü için Bakanlar Kurulu kararnamesinin yeterli olmasıdır. Böylece genel olarak daha ağır sonuçlar doğuran devletimizin taahhüt altına girmesi bakımından TBMM’nin işlemi gerekirken, taahhüde son verilmesi tek başına Bakanlar Kurulunun yetkisine bırakılmıştır. Dolayısıyla andlaşmaların yapılması ve sona erdirilmesi bakımından yöntemlerin paralelliğinden söz etmek mümkün değildir” (6).

 

Pazarcı ise bu durumu şöyle yorumluyor:

 

Böylece, andlaşmaları sona erdirme, uygulanmalarını durdurma ya da “uygulama alanının değiştiğini tespit etme” yetkisinin ilke olarak Bakanlar Kurulu’na tanındığı ortaya çıkmaktadır…Hükümet genel politikasını yürütmede yüklendiği yükümlülüğünün bir sonucu olarak, T. C.’nin andlaşmalarla bağlanmasına karar verme yetkisine sahip olduğu gibi, gerektiğinde bunlara son verme ya da uygulanmalarını durdurma konularında da yetkili kılınmaktadır” (7).

 

  1. 2017 tarihli Anayasa Değişikliği sonucu Bakanlar Kurulu’nun Kaldırılmasının Ardından, 2018 Yılında 244 Sayılı Kanunda Yapılan Değişiklikten Sonra ve 9 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi m. 3/1 gereği, Türkiye’nin Taraf Olduğu Uluslararası Sözleşmelerin Sona Erdirilmesinin, CUMHURBAŞKANI KARARI İLE OLACAĞI HÜKME BAĞLANMIŞTIR.

 

Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılan, “477 sayılı Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname”, 4 Temmuz 2018 tarihli ve 30648 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Söz konusu Kanun Hükmünde Kararname’de yer alan 74 madde ve geçici 2 madde ile bazı kanunlarda yer alan Bakanlar Kurulunun bazı görev ve yetkileri Cumhurbaşkanına devredilmiştir.

Bu Kanun Hükmünde Kararname’nin hükümlerinin yürürlüğe girişine ilişkin hüküm şöyledir:

 

“MADDE 73 – Bu Kanun Hükmünde Kararnamenin;

  1. a) Geçici 2 nci maddesi yayımı tarihinde,
  2. b) Diğer maddeleri, 24/6/2018 tarihinde birlikte yapılan Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonucunda Cumhurbaşkanının andiçerek göreve başladığı tarihte, yürürlüğe girer”.

 

Yukarıda I Başlığı altında ele aldığımız, 2017 tarihli Anayasa değişikliği öncesi dönem bakımından yer verdiğimiz, 244 sayılı Kanunda 2.7.2018 tarihli ve 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 181. maddesi ile yapılan değişiklikle, Kanunun “Milletlerarası Andlaşmaların Yapılması, Yürürlüğü ve Yayımlanması ile Bazı Andlaşmaların Yapılması İçin Bakanlar Kuruluna Yetki Verilmesi Hakkında Kanun” olan ismi, “Bazı Andlaşmaların Yapılması İçin Cumhurbaşkanına Yetki Verilmesi Hakkında Kanun” olarak değiştirilmiş, Kanunun ilk 4 maddesi ile 6. maddesi yürürlükten kaldırılmıştır. 244 sayılı Kanunda yürürlükten kaldırılmayıp sadece Bakanlar Kurulunun kaldırılması nedeniyle değişiklik yapılarak Kanunda bırakılan iki hüküm, 5. ve 7. maddelerdir. 5. madde, İktisadi, ticari, idari ve teknik andlaşmaların yapılmasında Cumhurbaşkanının yetkisi”, 7. madde ise, “Andlaşmalarda yer alan maddelerin gümrük resimleriyle ilgili olarak Cumhurbaşkanının yetkisi” başlığını taşımaktadır. Kanunun ilk 4 maddesinin yürürlükten kaldırılmasıyla, “Onaylama ve sair tasarruflar” başlıklı 3. maddesi de yürürlükten kaldırılmıştır.

Böylece, Bakanlar Kurulu’nun ve Bakanlar Kurulu’na uluslararası sözleşmeleri sona erdirme yetkisinin söz konusu olduğu dönem sona ermiş ve onun yetkileri yapılan düzenlemelerle Cumhurbaşkanı’na verilmiştir.

 244 sayılı Kanunun andlaşmanın sona erdirilmesini yetkisini de düzenleyen m. 3/1 hükmü yürürlükten kaldırılarak, bu hükme bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinde yer verilmiştir:

 Türkiye’nin taraf olduğu bir uluslararası sözleşmeyi sona erdirme yetkisiyle ilgili olarak, 9 sayılı “Milletlerarası Andlaşmaların Onaylanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi”nin 3. maddesinin 1. fıkrası şöyledir:

Milletlerarası andlaşmaların onaylanması, bunların feshini ihbar etmemek suretiyle yürürlük süresini uzatma, Türkiye Cumhuriyetini bağlayan bir milletlerarası andlaşmanın belli hükümlerinin yürürlüğe konulması için gerekli bildirileri yapma, milletlerarası andlaşmaların uygulama alanının değiştiğini tespit etme, bunların hükümlerinin uygulanmasını durdurma ve bunları sona erdirme, Cumhurbaşkanı kararı ile olur”.

 

  • DEĞERLENDİRME

 

Görüldüğü üzere,

İstanbul Sözleşmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından çıkarılan bir uygun bulma kanununun ardından, Bakanlar Kurulu’nun Sözleşmenin onaylandığına ilişkin kararnamesiyle ve Cumhurbaşkanının bu kararnameye imzasıyla Türkiye tarafından onaylanmıştır. Ve sadece bir imza ile Sözleşme feshedilmiştir.

Şu an yürürlükte olan 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi m. 3/1, Cumhurbaşkanı kararı ile bir uluslararası sözleşmeye son verilebileceğini düzenlemiştir. Böylece, 244 sayılı Kanunda 2018 yılında yapılan değişiklikten önce, bu yetki Bakanlar Kurulu’na ait iken, Bakanlar Kurulu’nun kaldırılmasının ardından bu yetkinin Cumhurbaşkanına ait olduğu hükme bağlanmıştır.

Bu durum, yani bir kurula da değil, bir kişiye bu kadar çok yetki verilmesinin sakıncaları, 2017 Anayasa değişikliklerinin halk oyuna sunulması sürecinde ve sonrasında yapılan tartışmaların ana konusuydu. Bu sakınca bir örneğini, İstanbul Sözleşmesi’nin feshi kararıyla da göstermiş oldu.

16 Nisan 2017 tarihinde halk oylamasına sunularak kabul edilen Anayasa değişiklikleriyle yürürlüğe konulan yönetim sistemi ve bu sistem içinde Cumhurbaşkanına tanınan yetkiler, Cumhurbaşkanının yetkilerinin artması, önceden Bakanlar Kurulu’na verilen tüm yetkilerin Cumhurbaşkanına ait olduğunun hükme bağlanması, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkararak Cumhurbaşkanına tek başına hukuk kuralı koyma yetkisinin tanınması gibi hususlar, bu yazı konumuzla ilgili olmakla birlikte, yazımız kapsamını aşmaktadır. Bu konuyla ilgili devam eden yazılarımızda bu hususlara da değinilecektir.

2017 Anayasa değişikliği öncesi dönemde, kural olarak, parlamenter rejim uygulanmaktaydı. Anayasa değişikliği ile parlamenter rejim tamamen terkedilmiş, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçilmiştir. Bu yazımızın konusuyla ilgili yapılan tüm tartışmalarda, bu hususun önemle dikkate alınması gerekir. 2017 Anayasa değişikliği ile metni değişikliğe uğramayan mevzuat hükümleri bakımından bile, bugün (gizli bir) değişiklik söz konusu olabilmektedir. Örneğin, Anayasamızın 104 maddesinde, uluslararası sözleşmelerin onaylanması, Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri arasında sayılmıştır. 244 sayılı Kanunda 2018 yılında yapılan değişiklikten önce bu yetki, Cumhurbaşkanı tarafından ancak, Bakanlar Kurulu kararnamesi çıkarılmasının ardından, söz konusu kararnameye imza atmak suretiyle kullanılmaktayken, bugün Bakanlar Kurulu’nun kalkması nedeniyle, bu yetki tamamen ve sadece Cumhurbaşkanı tarafından kullanılmaktadır. Yani, 2017 Anayasa değişikliği öncesinde de sonrasında, uluslararası sözleşmelerin Cumhurbaşkanı tarafından onaylanacağına ilişkin Anayasamızın 104. maddesinde yer alan bu düzenlemede bir değişiklik olmamıştır. Ama Bakanlar Kurulu kalktığı ve yeni bir yönetim sistemine geçildiği için, söz konusu hükmün uygulaması tamamen değişmiş olup, artık Cumhurbaşkanı uluslararası sözleşmelerin onaylanması işlemini de tek başına yapabilmektedir.

244 sayılı Kanun ile İlgili Bir Anayasa Mahkemesi Kararı: Esas No:1963/311 Karar No:1965/12, Karar tarihi:4/3/1965 Resmi Gazete tarih/sayı:24.12.1965/12185 (8)

Bitirirken, bir Anayasa Mahkemesi kararına yer vermek isterim. Bu karar, bugün yapılmakta olan, bu yazımıza da konu olan tartışmalarda, üzerinde önemle durmamız gereken bir karar.

Bu Anayasa Mahkemesi kararı, 1961 Anayasasının yürürlükte olduğu dönemde verilmiştir. O dönemde de, Türkiye’nin bir uluslararası sözleşme ile bağlanması süreci, 1982 Anayasasında düzenlendiği gibiydi. 1982 Anayasasının “Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma” başlıklı 90. maddesi hükmünün karşılığı, 1961 Anayasasında aynı başlıklı 65. maddeydi. 244 sayılı Kanun o dönemde de yürürlükteydi. Yani o dönemde de, bir uluslararası sözleşmenin Bakanlar Kurulu kararnamesi ile onaylanacağı hükme bağlanmıştı (244 sayılı Kanun m. 3/1). Diğer yandan, 1961 Anayasasında da (m. 97), 1982 Anayasasında olduğu gibi (m. 104) uluslararası sözleşmeleri onaylama, Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri arasında sayılmıştı. Bu nedenle de, o dönemde verilmiş bir Anayasa Mahkemesi kararı, bugün yapılmakta olan tartışmalar için büyük önem arz etmektedir.

Yukarıda da belirttiğim gibi, Cumhurbaşkanının uluslararası sözleşmeleri onaylama yetkisini düzenleyen Anayasa hükmüne rağmen (1961 Anayasası m. 97), 244 sayılı Kanunun, uluslararası sözleşmenin onaylanmasının Bakanlar Kurulu kararnamesi ile yapılacağını düzenlemesinin (yani 244 sayılı Kanun m. 3/1 hükmünün), Anayasaya aykırı olduğu iddiasıyla, o dönem Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yapılmıştır. Bu başvuru üzerine, Anayasa Mahkemesi 4.3.1965 tarihli kararında, iptal davasına konu edilen 244 sayılı Kanun hükümlerini, 1961 Anayasasına (yani 1982 Anayasasının 104. maddesine karşılık gelen 1961 Anayasasının 97. maddesine de) aykırı bulmamıştır. Böylece Mahkeme, Bakanlar Kurulu’na onaylama konusunda yetki veren 244 sayılı m. 3/1 hükmünün de, Anayasaya aykırı olmadığına karar vermiştir (9).

Davacı Türkiye İşçi Partisi adına Genel Başkan tarafından açılan davada davanın konusu şu şekildeydi:

Dâvanın konusu :

Milletlerarası andlaşmaların yapılması, yürürlüğü ve yayınlanması ile bazı andlaşmaların yapılması için Bakanlar Kuruluna yetki verilmesi hakkındaki 31/5/1963 günlü ve 244 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkraları ile 3 üncü maddenin l numaralı bendinin üçüncü fıkrasının; aynı maddenin 2 numaralı bendinin tamamının; aynı maddenin 3 numaralı bendinin birinci fıkrasının; 5 inci maddesinin son fıkrasının ve 6 ncı maddenin tamamının Anayasa’nın 3, 4/2, 4/3, 11, 36, 65, 66, 97 ve 126 ncı maddeleri hükümlerine aykırı olduğundan iptallerine karar verilmesi istenilmiştir”.

Mahkemece iptal istemiyle ilgili olarak, bu yazı konumuzu da ilgilendiren, şöyle bir değerlendirme yapılmıştı:

 

…Davacı kanunun söz konusu üçüncü fıkrasında Anayasa’nın 97 nci maddesiyle Cumhurbaşkanına tanınan (Milletlerarası andlaşmaları onaylama) ve (Yayınlama) yetkilerinin Bakanlar Kuruluna verilmediğini ve bazı andlaşmaları yayınlaması yolunda gene Cumhurbaşkanına verilen bir görevin ihlâl edildiğini öne sürerek bu fıkrayı bu yönden de Anayasa’ya aykırı bulmaktadır.

Gerçekten, Anayasa’nın 97 nci maddesinin ikinci fıkrasında (Milletlerarası andlaşmaları onaylamak ve yayınlamak) yetkileri Cumhurbaşkanına verilmiştir. Ancak, bu madde hükmünü tamamlayan 98 inci maddede de (Cumhurbaşkanının bütün kararları, Başbakan ve ilgili Bakanlarca imzalanır. Bu kararlardan Başbakan ile ilgili Bakan sorumludur.) hükmü yer almaktadır. Bu hal; aynı maddenin başında belirtildiği gibi, (Cumhurbaşkanının, görevleriyle ilgili işlemlerinden sorumlu olmaması) nın tabiî sonucudur. 244 sayılı Kanum, andlaşmaların onaylanması işine bütün Bakanların katılmalarını öngördüğünden bir Bakanlar Kurulu kararnamesi düzenlenecek, bütün imzalar tamamlanınca Cumhurbaşkanının imzasına sunulacaktır.

Cumhurbaşkanının bu kararnameyi imzalaması, yapılan andlaşmayı Anayasa’nın 97 nci maddesi gereğince onaylamasından başka bir anlam taşımaz”.

Sur bu karar bağlamında, “Cumhurbaşkanının siyasi sorumluluğu bulunmaması ve 105. madde uyarınca Bakanlar Kurulu üyelerinin sorumlu kabul edilmesi karşısında, öğretimizde de belirtildiği gibi, uluslararası andlaşmalar devlet veya hükümet adına yapıldığından, hükümetin tümünü ilgilendirmektedir” değerlendirmesini yapmıştır (10).

 

Bu yazımızın özü şudur:

 9 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi m. 3/1 ile uluslararası bir sözleşmenin Cumhurbaşkanı kararı ile sona erdirilebileceği hükme bağlanmıştır.

 Bu yazımız konusu kapsamındaki hukuki tartışmaların, yani İstanbul Sözleşmesi’nin tek bir imza ile feshedilmesi konusunun hukuki bakımdan tartışılmasının,

 2017 Anayasa değişikliği ile kabul edilen, yeni yönetim sistemi yani Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi içinde Cumhurbaşkanının konumu ve sorumluluğu hususu dikkate alınarak yapılması ve yeni yönetim sistemi ile önceki parlamenter rejimde Cumhurbaşkanının konumunun/sorumluluğunun karşılaştırılması gerekmektedir.

Örneğin, evet, 244 sayılı Kanunda 2018 yılında yapılan değişiklikten önce de, onaylanmadan önce uygun bulma kanunu çıkarılmış olsun olmasın tüm uluslararası sözleşmeler, Meclisin herhangi bir dahli/kararı/kanunu olmaksızın, Bakanlar Kurulu kararnamesi ile sona erdirilebilmekteydi. Ama o zaman, kural olarak, parlamenter rejim yürürlükteydi. Bir uluslararası sözleşmeyi sona erdiren (fesih işlemini yapan) Hükümet (Bakanlar Kurulu), yürütmenin sorumlu kanadı olarak yaptığı işlemler bakımından siyasi sorumluluk taşıyordu. Bugün yürürlükteki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde ise aynı kapsamda sorumluluk söz konusu değildir.

Konunun, uluslararası hukuku, Anayasa hukukunu ve idare hukukunu ilgilendiren yönleri bulunmaktadır. Yazımın başlığını oluşturan, “Cumhurbaşkanı kararıyla bir uluslararası sözleşme sona erdirilebilir mi? sorusunu yanıtlama bağlamında, yukarıda yer verdiğim mevzuat hükümlerinin ve Anayasa Mahkemesi Kararının değerlendirilmesine -2017 Anayasa değişiklikleri öncesi dönem ile karşılaştırarak- bundan sonraki yazılarımda devam edeceğim.

Bu yazımı şu soruyla bitirmek istiyorum:

244 sayılı Kanun m. 3/1’de yer alan uluslararası bir andlaşmayı sona erdirme yetkisini düzenleyen hüküm yürürlükten kaldırılarak, aynı hükme 9 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinde yer verildiğine ve İstanbul Sözleşmesi’nin sona erdirilmesi, 244 sayılı Kanun veya başka bir Kanun hükmüne değil de bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi hükmüne dayanılarak, bir Cumhurbaşkanı Kararı ile gerçekleştirildiğine göre, dayanağını bir Kanun hükmünden almayan -Cumhurbaşkanı kararnamesindeki bir hükümden alan- bu andlaşmayı bir Cumhurbaşkanı Kararı ile sona erdirme şeklindeki tasarruf geçerli midir?

 

Sonraki yazıma bu soruyu yanıtlamakla başlayacağım.

 

DEÜ Hukuk Fakültesi

Milletlerarası Hukuk Anabilim Dalı

Öğretim Üyesi

Dr. Öğr. Üyesi Münevver Aktaş

 

Dipnotlar:

  1. “Bir Günah Keçisi İstanbul Sözleşmesi” başlıklı yazıma şu bağlantıdan ulaşılabilir: https://aydinlik.com.tr/haber/bir-gunah-kecisi-istanbul-sozlesmesi-214573 (E. T. 21.03.2021).
  2. İstanbul Sözleşmesinin metnine şu bağlantıdan ulaşılabilir: https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2012/03/20120308M1-1.htm (E. T. 20.03.2021).
  3. Bu konudaki açıklama için bkz. Pazarcı, H. Uluslararası Hukuk Dersleri, 1. Kitap, Gözden Geçirilmiş 5. Baskı, Turhan Kitabevi, Ankara 1995, s. 202.
  4. 244 sayılı Kanunun mülga 3. maddesinin 2. fıkrası şöyleydi: “Bir milletlerarası andlaşmanın veya Türkiye Cumhuriyetini bağlıyan bir milletlerarası andlaşmanın belli hükümlerinin Türkiye Cumhuriyeti bakımmdan yürürlüğe girdiği; bir milletlerarası andlaşmanın uygulama alanının değiştiği, uygulanmasının durdurulduğu ve sona erdiği tarihler, bir Bakanlar Kurulu kararnamesiyle tesbit olunarak Resmî Gazetede yayınlanır”.
  5. Anayasanın “Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma” başlıklı 90. madde hükmü şöyledir:

Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır.

Ekonomik, ticari veya teknik ilişkileri düzenleyen ve süresi bir yılı aşmayan andlaşmalar, Devlet Maliyesi bakımından bir yüklenme getirmemek, kişi hallerine ve Türklerin yabancı memleketlerdeki mülkiyet haklarına dokunmamak şartıyla, yayımlanma ile yürürlüğe konabilir. Bu takdirde bu andlaşmalar, yayımlarından başlayarak iki ay içinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunulur.

Milletlerarası bir andlaşmaya dayanan uygulama andlaşmaları ile kanunun verdiği yetkiye dayanılarak yapılan ekonomik, ticari, teknik veya idari andlaşmaların Türkiye Büyük Millet Meclisince uygun bulunması zorunluğu yoktur; ancak, bu fıkraya göre yapılan ekonomik, ticari veya özel kişilerin haklarını ilgilendiren andlaşmalar, yayımlanmadan yürürlüğe konulamaz.

Türk kanunlarına değişiklik getiren her türlü andlaşmaların yapılmasında birinci fıkra hükmü uygulanır.

Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır”.

  1. Sur, M., “Uluslararası Hukukun Esasları”, Gözden Geçirilmiş 11. Baskı, Beta, İstanbul 2017, 78.
  2. Pazarcı, s. 202. Yazar burada, kitabın yazıldığı tarihte bulunan, ancak bugün için kaldırılmış olan Bakanlar Kurulu’nun görev ve siyasi sorumluluğunu düzenleyen Anayasanın 21.01.2017 tarihli ve 6771 sayılı yasanın 16. maddesi ile yürürlükten kaldırılan 112 maddesine atıf yapmıştır.
  3. Söz konusu Anayasa Mahkemesi Kararının metnine şu bağlantıdan ulaşılabilir: https://normkararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/ND/1965/12?IncelemeTuruKararSonuclar_id%5B%5D=4&KararAramaRaporu=1&KararTarihiIlk=04%2F03%2F1965&KararTuruDosyaSonuclar_id=3&NormunNumarasiAdlar_id=267&NormunTurler_id=4 (E. T. 21.03.2021).
  4. Söz konusu Anayasa Mahkemesi Kararının sonuç kısmı şöyledir:

SONUÇ:

31/5/1963 günlü ve 244 sayılı Kanunun :

a – 2 nci maddesinin üçüncü fıkrası,

b – 2 nci maddesinin dördüncü fıkrası,

c – 3 üncü maddesinin l numaralı bendinin üçüncü fıkrası,

ç – 3 üncü maddesinin 2 numaralı bendi,

d – 3 üncü maddesinin 3 numaralı bendinin birinci fıkrası, hükümleriyle,

e – 5 inci maddesinde yer alan “Türkiye Cumhuriyetine hibe kredi veya sair suretlerle yardım sağlıyan iki veya çok taraflı andlaşmaları, iki veya çok taraflı teknik veya idari işbirliği andlaşmalarını, iki veya çok taraflı borç ertelenmesi veya ticaret andlaşmalarını ve aynı nitelikteki modüsvivendileri 2 nci maddesinin dördüncü fıkrası gereğince onaylamaya veya bunlara katılmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.” şeklindeki hükmün ve

f – 6 nci maddesi hükmünün

Anayasa’ya aykırı olmadığına ve dâvanın reddine; (ç) bendinde üyelerden İbrahim Senil’in (e) bendinde Celâlettin Kuralmen ve Muhittin Gürün’ün; (f) bendinde Şeref Hocaoğlu, Salim Başol, Celâlettin Kuralmen, Avni Givda ve Muhittin Gürün’ün muhalefetleriyle ve oyçokluğu ile, diğer bentlerde oybirliği ile 4/3/1965 gününde karar verildi”.

  1. Sur, M., “Uluslararası Hukukun Esasları”, Gözden Geçirilmiş 14. Baskı, Beta, İstanbul 2020, s. 45.

 

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.