Anadolu Sevgisi ve Sorumluluklarımız
Dün derste Abdurrahim Karakoç’tan “Anadolu Sevgisi” şiirini okuyorduk. Şiirin son iki dörtlüğü şöyle:
“Sen bizim köyleri görmedin ki hiç,
Yolları toz, çamur, evleri kerpiç.
O kirli kabukta, o en temiz iç;
Hele bir yakından bakılsın da gör.
Anlamaz, bilmezsin sen bizim halkı,
Sevgiyi bulasın, yakına gel ki…
Kalıplar gerçeği göstermez belki
Gönül perdeleri sökülsün de gör.”
Anadolu köylerinin yoksulluğu, tozu, çamuru da vardı şiirde ama o köyleri güzel yapan şeyin o köylerin tertemiz insanları olduğunu, o insanların özündeki güzellikler olduğunu dile getiriyordu. Şiiri tahlil ederken Anadolu insanının özelliklerinden konuştuk. Misafirperverlik, vefa, kadirşinaslık,karıncayı incitmemek, saygı, sevgi, merhamet vb. özellikler. Anadolu dediğimizde salt bir topraktan bahsetmiyoruz, bu değerleri de kast ediyoruz. Bunların hepsine birden “Anadolu” diyoruz işte diye konuyu kapattım.
Sonra aklımdan bir an Narin geçti. Tavşantepe köyü geçti. Yutkundum bir an. Bir köyde yaşanan insanlık dışı bir olay yüzünden Anadolu irfanını, güzelliğini hedefe koyan insanların paylaşımlarını düşündüm. Bu paylaşımların çocuklar üzerindeki etkisini düşündüm. O sorumsuzlar gibi olsaydım bu şiirdeki Anadolu artık yok derdim.. Yeni Anadolu Tavşantepe’dir derdim. Herkes herkese şüpheyle bakmalı derdim. Oysa bu yararlı değil, doğru da değil. Üç tane veya on tane insanımsı yaratığın şerefsizliğinden dolayı gençlerin kafasında kendi topraklarına, kendi insanına yabancılaşmak olmamalı. Şüpheyle bakmamalı.
Bozulan, çürüyen bir şey varsa da ata tohumları yeniden toprağa atılmalı. Narin’i katleden “ayrık otları” da temizlenmeli. Karanlıktan çıkış yine Anadolu’da… Bir şeyleri nerede kaybettiysek onları bulup çıkaracağımız ve tozunu, pasını sileceğimiz yer de yine orasıdır.