Marketler Etiket Yenilemeye İşçi Yetiştiremiyor… 3 Harfli Vurgun!
Covid-19 pandemisi ile beraber yaşanan küresel ekonomik krizi en ağır yaşayan ülkelerden biri Türkiye…
Üretimde hammadde tedarikinde önemli ölçüde dışa bağımlı olan ülkemiz, döviz kurlarının lira karşısında geçtiğimiz haziran ayına kadar hızlı bir şekilde değerlenmesi, bunun da doğrudan akaryakıt ve enerji bedellerine yansımasıyla üretici maliyetleri de önemli ölçüde artmıştı.
Ancak son 5 aydır dolar kuru 18 seviyelerinde, mazot fiyatları da 25 lira seviyelerinde seyrederken gıda ürünlerine yapılan zamlar durmak bilmiyor. Hatta durum öyle bir hal almış ki bazı zincir marketler görevi sadece ‘etiket yenileme’ olan işçi çalıştırmaya başlamış.
Geçtiğimiz hafta sosyal medyada #MarketTerörü ve #3HarfliVurgun etiketleri ile yüzbinlerce tivit atıldı, Ticaret Bakanlığı göreve çağrıldı. Bakanlık ise bırakın marketlere müdahaleyi, bir küçük açıklama bile yapmadı!
Aydınlık Gazetesi yazarı Gaffar Yakınca konu ile ilgili ardı ardına kaleme aldığı yazılarda dikkat çeken tespitler yapıyor. O tespitlerden bazıları şu şekilde;
“Ekonominin genel kuralı bellidir: Enflasyon, tekeller için bulunmaz nimet demektir. Ürünlerin arzı ve fiyatıyla diledikleri gibi oynayıp astronomik paralar kazanırlar. Birileri şikayet edecek olursa bahaneleri ceplerinde hazırdır: Enflasyon var, biz ne yapalım? “Yahu enflasyonun asıl sebebi sizsiniz” diyenleri de “girdi maliyetleri” yaygarası ile sustururlar.
Bugün Türkiye’de yaşadığımız manzara da aynen böyle. Temel tüketim ürünleri yaşamın olmazsa olmazı. Herkes sofrasına yiyecek koymak zorunda, herkes banyo yapmak, çamaşır yıkamak zorunda. Bugün tüm bu ürünlerin fiyatları akıl almaz bir şekilde artıyor ve bunun birinci sorumlusu da ipi eline almış üç beş tane market. Daha maaş zamları açıklanır açıklanmaz toplu fiyat ayarlamaları yapıyor, vatandaşın maaş farkını gelmeden iç ediyorlar.” (23 Kasım 2023/Aydınlık)
Üreticilerin fiyat artışları konusundaki öne sürdükleri temel savunma artan girdi maliyetlerinin yüksekliği olarak yapılıyor. Gaffar Yakınca bu konu ile ilgili de şu tespiti yapıyor;
“Gelelim şu meşhur girdi maliyetleri konusuna. Biz ne zaman bu vurgunculardan söz etsek hemen birileri çıkıp “ama enflasyon var, ama girdi maliyetleri” diye itiraz ediyor. En çok verilen örnek de petrol fiyatları.
Dünyada ham petrol fiyatları bir yılda %14 arttı. Dolar’ın TL karşısındaki artışı ise %50. İkisini toplayın %64 yapıyor. Rafinerilerin en önemli girdisi petrol ve bu dönem zarfında petrolden daha fazla artan bir girdi yok. Örneğin işçi ücretlerdeki artış en çok %50 düzeyinde. Ama tüm bunlara rağmen aynı dönemde Türkiye’de akaryakıtın pompa fiyatı %136 artmış!
“Bu nasıl bir iştir, bu paralar nereye gidiyor o zaman” diye sormayın. Tüpraş rafinerisinin astronomik kar kalemine bakın, nereye gittiğini görürsünüz. Yılın ilk 9 ayında Tüpraş’ın karındaki artış, bir önceki döneme göre %1200. Yanlış okumadınız, maliyetleri %60 civarında artan Tüpraş karını tam 12 kat artırmış. Onca para da patron kimse onun cebine gitmiş.”
PEYNİRİN TAMAMI MAZOTTAN YAPILSA
Tekrar gıda fiyatlarına, her defasında “ama mazotun fiyatı çok arttı” diyen toptancılara, marketlere dönelim. Tamam kardeşim, siz de “kader kurbanısınız”, rafinerinin fiyatına mecbursunuz. Mazotun fiyatı %136 artmış. Peki sizin peynire yoğurda %250, deterjana sabuna %400 zam yapmanızı nasıl izah edeceğiz? Peynirin tamamını mazottan üretseniz gene bu kadar zam olmaz!