DOLAR 28,9159
EURO 31,4935
ALTIN 1.900,75
BIST 8.015,03
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara 16°C
Parçalı Bulutlu
Ankara
16°C
Parçalı Bulutlu
Cts 16°C
Paz 14°C
Pts 13°C
Sal 12°C

ÇÜRÜMENİN DE BİR ESTETİĞİ VARMIŞ!

Egemen sınıfların 1980’li yıllardan itibaren uyguladığı neoliberal politikalar, insanlara yeni bir dünya düzenini dayatmıştır. Aydınlanmayı esas alan ve üretici emeğe saygı duyan modernizmin sonu gelmiş, tüketime dayalı postmodernizm görüşü topluma empoze edilmiştir. Mehmet Ulusoy Çürümenin Estetiği kitabında, bugün artık post modernizmin bile geride kaldığını yerine, çirkin olan ne varsa hepsinin en güzel ambalajlara sarılarak topluma sunulduğu yeninin de yenisi bir dünya görüşünün geçtiğini anlatıyor. Neo postmodernizm denilen ve insana asalakça yaşamanın yollarını gösteren bu yenidünya düzeninin insanlığı getirdiği nokta ortada. Geleceği değil bugünü düşün, kısacası gününü gün et.

Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nden ayrıldı. İstanbul Sözleşmesi’nin kadınları yaşatacağını iddia eden çevreler buna tepkili. Her yerde aynı slogan, “İstanbul Sözleşmesi Kadını Yaşatır”. Kadına yönelik şiddeti önlemekten bahsetse de esası her türlü cinsel kimliği meşru kılmak olan İstanbul Sözleşmesi, toplumun kanayan yarası olan kadın hakları ambalajına sarılıp sarmalanmıştır. Açıkça LGBT demiyor, cinsel yönelim diyor, toplumsal cinsiyet kimliği diyor, kem diyor küm diyor… Ambalajın sağında kadın hakları, solunda devlete düşen yükümlülükler, altında göçmenler, üstünde çocuklar, merkezinde ise LGBT. Çürümenin estetiği bu olsa gerek, ambalaj önemli.

LGBT gösterilerindeki rezil görüntülere, pankart yazılarına bakalım: “Doğur, bak, büyüt”, “Hepimiz LGBT’yiz.”, “Yaşasın lezbiyenlik”, “Aile değiliz.”… Kadının kadınlık vasfını, aileyi aşağılama… Cinsiyet eşitliğinden anladığımız kadınların erkekleşmesi, erkeklerin kadınlaşması, kimin ne olduğunun belli olmaması mı? Toplum değerlerini kaybettiğinde çürümeye başlar. LGBT yürüyüşlerine bakın, bu çürümenin estetik hiçbir yanı olmadığını göreceksiniz.

Olmasını istediğimiz toplumsal eşitlik, toplumlararası eşitsizlik giderilemeden sağlanamaz. Türk kadınları, İstiklâl Savaşı’na katılarak emperyalizme karşı siyasal mücadeleye girdiler ve Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesinde rol oynadılar. Medeni kanunla, tüm dünya kadınlarından önce siyasal ve toplumsal haklar elde ettiler. Atatürk devrimlerinin rotasında şaşma olmasaydı, bugün Türk kadını bunları tartışmak zorunda kalmayacaktı. 6284 Sayılı kanunun uygulanmasından doğan boşluklar, devrimlerin uygulanmamasından doğan boşluklar nedeniyledir. Türk kadınına yakışan emperyalizmin kaleminden çıkan sözleşmeye değil, M. Kemal Atatürk’ün altı okuna sahip çıkmaktır.

Cumhuriyet devrimlerine karşı ayaklanan Seyit Rıza’nın idamı üzerinden M. Kemal’i katliamcı olarak niteleyenlere, çocukları dağa kaçıran terör çetesi liderinin heykelini dikeceğiz diyenlere sessiz kalan Türk kadınını Avrupa’dan ithal edilen yüz uluslararası sözleşme olsa gene kurtarmaz. Türk kadınını, yarım kalan devrimleri nihayete erdirmek kurtarır. Türk kadınının mücadelesi emperyalizmledir, emperyalizmin dayattıklarıyla değil.

Günümüzün kadın hareketi; kadınlığını yitirmeden, kadınlığın temel özelliklerini inkâr etmeden, tekellerin cinsel objeliğini de reddeden bir yol bulmak durumundadır. Bu, kadınların tek başına başaramayacağı devrimci bir tavırdır. Emekçiler de kadınlar gibi sistem tarafından bir yandan ezilmekte öte yandan kendine yabancılaştırılmaktadır. Kadın hareketi emekçi kitleyle birlikte yeni bir toplumsal sistem kurmak için tıpkı Kurtuluş Savaşı sürecinde olduğu gibi siyasallaşmalıdır. Emekçi kitleyle birleşmeyen bir kadın hareketi, sistem içinde boğulmaya mahkûmdur.

 

Yeliz ÖZTÜRK
Eğitimci Yazar

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
YORUMLAR

  1. Rıza Cirakoglu dedi ki:

    Hocam yüreğine sağlık çok güzel ve sade bir anlatım olmuş. Avrupada kaleme alınmış bir sözleşmenin bizim yaşam tarzımıza uymamış olması gayet olası bir durum. Mevcut yasalarimizin insanımızı kadın erkek ayrımı yapmadan koruyor zaten. Bu sözleşme sözüm ona her türden aykırı yaşam tercihi olanların bu tercihlerini diledikleri gibi yaşayabilmeleri üzerine dizayn edilmiş maddelerden ibarettir. Türk kadınının bunun bilincinde olduğundan ve bu sözleşmenin kadınlarımıza ve aile yapımıza hiçbir artısı olmadığını bildiğinden eminim. Kadınlarımız kendilerini kullanarak yaşam tarzımıza uygun olmayan tercihlere sahip olanlara alan açılma amacı ile dizayn edilmiş bu anlaşmanın iptali ile hiçbir hak ihlaline ugramayacaktir. Devletin asli görevleri arasında olan kadın erkek tüm insanımızın yaşamlarının korunması mevcut yasalarimizda ve bahsetmiş olduğun Atatürk altı okunda açıkça belirtilmiştir yeterki uyalım ve uygulayalım. Kadınlarımız baş tacımizdir bu gün ve yarın. Saygılar.