DOLAR 32,2126
EURO 35,1188
ALTIN 2.246,73
BIST 8.894,20
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara 10°C
Az Bulutlu
Ankara
10°C
Az Bulutlu
Cts 12°C
Paz 14°C
Pts 15°C
Sal 15°C

GELECEK NESİL KAYIP NESİL OLMASIN

Eğitim- öğretim sürecinin normal seyrinin dışına çıktığı sürenin bir yılını doldurmasına az kaldı. Bir yıl öncesine kadar sadece belli sertifika programları ve dil kursları için düzenlenen çevrimiçi öğretim faaliyetleri, bugün artık eğitim sistemimizin tam merkezinde yer almakta.
Pandemi dönemine girmeden az evvel okuduğum bir kitap vardı: “Yaramaz Çocukları İlaçlamayın” Mutluhan İzmir’in kaleme aldığı bu kitap, okul çağındaki çocuklara konulan hiperaktivite tanısının arkasında yatan karmaşık ilişkileri dünya ölçeğinde dev şirketler bağlamında ele alıyor, hiperaktivite tedavisinde kullanılan ilaçlardan elde edilen büyük gelirin bu şirketlere nasıl aktığını gözler önüne seriyordu. Bu kârlı bir işti. Ne kadar çok hiperaktivite tanısı konulan çocuk varsa bu o kadar çok ilaç, o kadar çok para anlamına geliyordu. Mutluhan İzmir kitapta, dikkat eksikliği konulan öğrenci sayısı ile ilaç şirketlerinin kar oranının eş zamanlı artışına dikkat çekiyor ve hiperaktivite bozukluğu ile ilgili kararların alındığı komisyonlarda bilim adamlarının ve doktorların değil, şirket sahiplerinin yer aldığını belgelerle ortaya koyuyordu. Kendisi de doktor olan yazara göre, dikkat eksikliği olduğu söylenen çocukların birçoğu aslında uzun süre bilgisayar, cep telefonu gibi cihazların yaydığı ışınlara maruz kaldıkları için yaşıtlarına göre daha hareketli olmakta, uyku problemleri yaşamakta, cihazlarda gördükleri renkli ve hareketli dünya tasavvuru ile gerçek yaşamı bağdaştıramamanın beraberinde getirdiği ruhsal sorunların içine düşmektedir. Çözümse çocukların sağlıklarının düşünülerek mümkün olduğunca bu cihazlardan uzak tutulmalarını sağlamak, dijital ekranlar karşısında geçirilen süreyi makul seviyeye çekmektir.

Geçtiğimiz mart ayından beri öğrencilerimize uzaktan erişmeye çalışıyoruz. Pandemi uzadıkça uzaktan erişimin süresi de uzadı. Okula gider gibi sabah 8.30’da bilgisayarın başına oturan (oturabilen) öğrenci, onar dakikalık aralarla günde beş, altı saat bilgisayar ekranına bakıyor o da yetmiyor cep telefonu üzerinden sınıf gruplarına yağan mesajları takip etmek durumunda kalıyor. Anlaşılan yakın bir gelecekte hiperaktivite bozukluğuna yeni türler, tedavisine de yeni ilaçlar eklenecek. Bu durumun kazananı da küresel sermaye olmaya devam edecek. Daha bir yıl öncesine kadar, ailelere çocuklarının ekran başında geçirmeleri gereken süreyi sınırlı tutmaları ve takip etmelerini önerirken bugün sınıf ortamını birebir uzaktan eğitim ortamına taşımaya çalıştığımız için çocuklar hiç olmadığı kadar ekran bağımlısı olmuş durumda. Yüz yüze eğitimle uzaktan eğitimi birbirine denk tutar birinde ne yapıyor idiysek ötekinde de aynını eksiksiz yapmaya çalışırsak hata yaparız. Ders saatleri mutlaka azaltılmalı, ekran karşısında geçirilen süreler kısaltılmalıdır. Öğretmen alacağı ek ders ücretini hak etsin diye mevcut uygulamaya devam edilmemelidir. Otuz beş saat uzaktan eğitimi hangi akıl hangi izanla açıklamak gerekir? Sahada görev yapan eğitimcilerin, sağlık kurulunun, akademisyenlerin görüşleri alınarak orta bir yol bulunup bu yanlış gidişe dur denilmelidir. Öğretmenin ek dersini hak edebileceği farklı projeler düşünülebilir. Elbette canlı derslerde yaratıcı çalışmalar gerçekleşiyordur. Öğretmen ve öğrenciler arasında eğlenceli anlar da yaşanıyordur. Bunlar bir tarafta dursun, artık kimse uzaktan eğitimin bu haliyle ne kadar verimli olduğu üzerine tartışmıyor bile.

Uzaktan eğitimin eğitim sendikaları tarafından dile getirilen diğer yönü, erişim sorunu yaşayan öğrencilerdir. Önceki akşam Milli Eğitim Bakanımız Ziya SELÇUK’un açıklamalarını dinledim. 2021 LGS ve YKS’de öğrencilerin tüm müfredattan sorumlu olacağını bir kez daha yineledi. Mart ayına göre daha hazırlıklı olduklarını ve EBA alt yapısının bugün daha gelişmiş olduğunu dile getirdi. Doğrudur, uzaktan eğitim platformlarında ilerleme vardır ancak, uzaktan eğitime erişimde ilerleme var mı esas olarak bu öne çıkarılmalıdır. Mart, nisan ayında bilgisayar, tablet ve internet erişimi olmadığı için uzaktan eğitime erişemeyen öğrencilerin sorunları bugün giderilmiş midir? Maalesef hayır. Bilgisayarı, tableti, interneti olmayan; cep telefonundan bağlandığı için kısıtlı internetini idareli kullanmaya çalışan, bunun için de bazı derslerden feragat etmeye çalışan öğrenciler hala varlar ve sayıları çok fazla. Bazı aileler internet için başvuruda bulunduklarını, hala bağlantı sağlanamadığını söylemekte. Köyde taşımalı eğitim kapsamında birçok öğrenci, EBA destek noktasına dahi ulaşamamakta. Bu koşullar altında gelişme varsa zaten uzaktan eğitime erişene var, erişemeyen olduğu yerde saymakta. Sürekli olarak öğrencilere kaynak yayımlamakla övünen bakanlık bu zihniyetle sorunları çözmenin çok ötesindedir. EBA gelişeceği kadar gelişti. Bu kadarıyla erişebilen öğrenciler kafi derecede çalışmalarını yürütür. Erişemeyen de geliştirilmiş ve geliştirilmeye devam edilen EBA’yı, internetten indirilebilen bol sayıdaki kaynağı ne yapsın?

Bakanlık, “fırsat eşitliği” ve “eğitim hakkı” kapsamında uzaktan eğitime erişemeyen öğrenciler için gerekli önlemleri çoktan almalıydı, bu yapılmadı. Öyle ki yakın zamana kadar sık sık okullardan canlı derse katılamayan, interneti, bilgisayarı olmayan öğrencilerin bilgileri istenirdi, bugünlerde ses seda kesildi. Öyle ya, öğrenciyi eğitime eriştiremedikten sonra bu bilgileri istemek de önemsizdi.

Zamanında alınmayan tedbirler maalesef ki, sonraki adımları da güçleştirmekte. Bu saatten sonra gerekli koşullar sağlansa bile iyi kötü özel ve canlı derslerle bugüne kadar gelen öğrencilerin seviyesine bu çocuklar nasıl ulaşacak? Bu insanların, ailelerin devlet desteğini arkalarında hissetmeye ihtiyaçları var. Ailesinin ekonomik durumu nedeniyle hiçbir öğrenci kaderine terk edilemez, edilmemeli. Okulların kapısı açık, bilgisayarlar hazır durumda. Her jandarma komutanlığı kendi görev alanında yer alan köylerde eğitime erişim sorunu yaşayan öğrencileri kontrollü bir şekilde EBA destek noktasına ulaştırabilir. Bugünkü koşullarda yalnız olmadığını hissettirdiğimiz her bir öğrenci, gelecekte ne olursa olsun vatansever olacaktır. Varın tersini siz düşünün…

Yeliz Öztürk

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
YORUMLAR

  1. Kamile Alpteki dedi ki:

    Teşekkürler Yeliz hanim dogru ve yerinde tespitlerdi. Çözüm önerileriniz hemen uygulanmalı. Türkiyenin ilk 100 zengini bu işe el atmalı hem de acilen