ÇOCUKLARIMIZ HEDEFTE-2
Toplumsal cinsiyet ideolojisinin, mücadele etmemiz gereken bir mevzi olarak durduğundan bahsetmiştik. Batı, bu ideolojiyi hayata geçirmek için dünya çapında ağlar, vakıflar ve örgütler kurarak, var olan birliklerini kullanarak ülkemizde kurduğu ve fonladığı örgütler aracılığıyla devlet organlarını, eğitim sistemini, medyayı, aile yapısını ve hatta öğretmenlerimizi şekillendirme projesini adım adım yürütüyor. Ülkemizde kurdurduğu ve fonladığı LGBTQ örgütleriyle, sözde çocuk ve kadın hakları dernekleriyle, sendikalar aracılığı ile de içerden baskı yöntemini uyguluyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği adı altında gerçekleşen bu taleplerde ısrarcı olanlar arasında eğitim sendikaları da mevcut. Örneğin Eğitim Sen Genel Merkezi toplumsal cinsiyet eşitliğine yer verilmeyen 2019-2020 Rehberlik Programından rahatsız olarak yürütmeyi durdurma istemli dava açmıştı. Aynı konuda daha önceki yıllarda birçok basın açıklaması ve etkinlik yapan bu sendikanın, 2010 yılındaki kurultay kararlarında bile toplumsal cinsiyet eşitliğini savunduğunu görmek mümkün. Peki bu örgütleri kimler yönlendiriyor?
Tehlikenin geldiği noktayı tespit etmek, mücadelemizin yönünü doğru tayin etmemiz açısından önemli. Batı, toplumsal cinsiyet ideolojisini hayata geçirmek için ilk önce 1999 yılında Amsterdam Anlaşmasıyla cinsel yönelimi koruma altına alıyor. Daha sonra 2007 yılında insan hakları hukuku ile cinsel kimliği birleştiren Yogyakarta İlkeleri ilan ediliyor. Toplantı Endonezya’nın Yogyakarta şehrinde yapıldığı için ismini de bu şehirden alıyor. 2008 yılında BM, cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliği hakkında deklarasyon yayınlıyor. BM deklarasyonda, cinsel yönelimi ve toplumsal cinsiyet kimliğini, her ne olursa olsun insan hakları gereğince, her insan varlığına yönelik eşit şekilde uygulanması gereken bir ilke olarak açıklıyor ve cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği üzerinde sözde özgürlüklerin ihlal edilmesinden derin bir endişe içinde olduklarını belirtiyor. Devletleri insan hakları, cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliği konularında çalışma yürütmekten alıkoyan engelleri kaldırmalarına, insan hakları savunucularını da yeterli korumayı sağlamaya çağırıyor. 2007 yılında ilan edilen Yogyakarta ilkeleri bugün ülkemizde LGBTQ örgütlerinin taleplerini yansıtan temel ilkeler olması nedeniyle bizim için büyük önem taşıyor. İlkeler, BM insan hakları uzmanlarınca ve çeşitli ülkelerden aktivistler tarafından hazırlanıyor. Hazırlayıcıları arasında ülkemizi temsilen bir Türk akademisyen de yer alıyor. 2006 yılında kabul edilen ilkeler, 2017 yılında uzmanların yeniden bir araya gelmesiyle geliştiriliyor ve bundan sonraki süreçte gelişmeler doğrultusunda güncelleneceği kararı alınıyor. Toplantının başkanlığını BM İnsan Hakları Komitesi üyeliği yapmış, AB Temel Haklar Ajansı Direktörü Michael o’ Flaherty. İlkeleri hazırlayanlar farklı ülkelerden olsalar da hemen hemen aynı kurumlarda görev alan ve aynı vakıflarda birlikte çalışma yürütmüş “uzmanlar”. Toplantının eş başkanlığını Vitit Muntarbhorn yürütüyor. Muntabhorn, önceki yıllarda Soros’a ait olan Açık Toplum Vakfı ev sahipliğinde birçok ülkeden 30 LGBTQ savunucusu ile bir araya gelip, toplantıya başkanlık eden bir uzman. Bugün BM Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliğine Dayalı Şiddet ve Ayrımcılığa Karşı Koruma uzmanlığı görevini yürütüyor. Soros’ un bu alanda güvendiği isimlerden. Hazırlayıcılar arasında diğer bir isim Mauro Cabral. Cabral, doğrudan Soros vakıflarınca desteklenmiş, yetiştirilmiş bir aktivist. Yogyakarta ilkelerinin hazırlayıcısı olmasının yanında, Açık Toplum Vakfının hazırladığı birçok projede ve programda da imzası var. Bugün de yine Açık Toplum Vakfının finanse ettiği, merkezi ABD de olan, dünyada yalnızca LGBTQ örgütlerine destek için kurulan GATE adlı yardım kuruluşunun başkanı. Hazırlayıcıların hepsinin ortak özellikleri aynı. Bu birbirinden uzman isimlerin yanında ülkemizi temsil eden isim de ODTÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yakın Ertürk. Yakın Ertürk, Birleşmiş Milletler Kadına Karşı Şiddet Özel Raportörü olarak görev yapmış. Kendisi LGBTQ haklarının savunucusu olduğu kadar aynı zamanda terör örgütü PKK’ nın uzantısı olan HDP’nin de destekçisi. Cumhuriyet Gazetesine verdiği bir röportajda, HDP’ nin kapatma davası sürecini, demokratik ve laik ilkelere meydan okuma olarak yorumluyor. Yetenekleri birbirinden “değerli” bu uzmanlarımızın BM’ lere tavsiye niteliğinde olan ilkeleri de elbette yürüttükleri görevler kadar anlamlı. Çünkü bugün bu uzmanların talepleri nedeniyle çocuklarımızı cinsiyetsizleştirme, milli değerlerinden, okullarından ve ailelerinden uzaklaştırma projesiyle karşı karşıyayız.
Işıl ÇETİN
Eğitimci Yazar