GREV HAKKI OLMADIĞI İÇİN Mİ EYLEM YOK?
Bilim, olaylar arasında doğru bir neden-sonuç ilgisi kurmaktır. Newton’un başına elma düştüğü için yer çekimi yok, tersine yer çekimi olduğu için Newton’un başına elma düştü. Bizde sorunların çözümü üst yapıda aranıyor, alt yapıya bakan yok.
Sendikalarımız grevli toplu sözleşme hakkı olmadığı için sendikaların da emekçi kitlenin de elinin, kolunun bağlı olduğunu, bu yüzden toplu sözleşme süreçlerinden sonuç alınamadığını dillendiriyorlar. Ah, bir grev hakkı olsa görüverelim cengaver sendikalarımızı!
Toplu sözleşme sürecine yönelik MEMUR SEN kitlesel basın açıklamaları yaptı. Katılım yoktu. Birleşik Kamu İş Konfederasyonu kitlesel açıklamalar yapıyor, katılım yok. Yoğun katılım olmamasını grev hakkının olmamasına bağlayamayız. Esas neden kamu emekçi kitlesinde henüz mücadele eğiliminin görülmemesidir. Sendikalarımız da sendikal mücadele üzerine kafa yoranlar da bunun nedenlerini sorgulamalıdır.
Enflasyon oranları yüksek, alım gücünde azalma var, ama işsizlik çok yüksek boyutlarda. Atıl iş gücü oranı %25, her dört yükseköğretim mezununun biri işsiz. Yani, çalışanların karşısına seçenek olarak işsizler ordusu yaratılmış. MEB’de istihdam edilmiş bir milyona yakın öğretmen var, buna mukabil atama bekleyen yaklaşık bir milyonluk öğretmen adayı var. Bu koşullarda işsiz ordusu çalışanların mevcut koşullarına “şu aşamada” razı iken grev hakkı olsa bile emekçi kitle grev hakkını kullanır mı? Bu durum Aziz Nesin’in “Büyük Grev” hikâyesini çağrıştırıyor. Yanlış hesap yapıp Dimyat’a pirince giderken eldeki bulgurdan olan DİSK’in hikâyesi… Emekçi kitle kendi tecrübesiyle ihtiyatlı davranıyor, sendikalara güvenmiyor. Şu aşamada koşullardan memnun olmasa da risk almayı gerekli görmüyor. Sendikalarımız taleplerini ve mücadele stratejisini belirlerken istihdam bekleyen işsizleri hesaba katmalı, işsizliğin ortadan kaldırılmasına yönelik planlamayı, üretimi, kalkınmayı içeren köklü değişimler için demokratik baskı oluşturmalıdır.