SINIF MÜCADELESİ NEREDE?
Dünya emperyalist sistemi 1970’li yıllarda sürüklendiği krize çözüm olarak üretim dışı, kolay yoldan büyük kârlar elde etmeye yönelen finansmana dayanan kâğıt ekonomisine yöneldi. Bu modelle birlikte hizmet sektörü büyüdü, iş gücüne duyulan gereksinim azalınca süreç içinde işsizlik arttı. Türkiye’de de benzer bir süreç 24 Ocak 1980 kararlarıyla başladı. Kamuculuğun yerini özelleştirme aldı, KİT’ler verimsizleştirildi ve satıldı. KİT’lerin özelleştirilmesi köyden kente, kentten büyük kentlere göçü hızlandırdı. Çünkü bazı KİT’lerin hammaddesi tarıma dayanıyordu. Meselâ, TEKEL fabrikaları satıldığında yalnız TEKEL işçisi zarar görmedi, tütün üreticisi de ürettiği tütünün alıcısını kaybetti. Bunu sanayinin hammaddesi olan tüm tarımsal ürünler için düşünebiliriz. Benimsenen serbest rekabete dayalı modelle kamu hem üretimden çekildi hem teşvik politikaları değişti hem de gümrük duvarları kaldırıldı. Millî sanayici de tarım üreticisi de eşit olmayan koşullarda yarışa zorlandılar. Dev emperyalist tekellerle millî üreticimizin eşit olmayan koşullarda rekabeti Türkiye ithalatı artırdı, millî üretimi düşürürdü, işsizliği tırmandırdı.
Türkiye de üretim dışı sektörlere ağırlık verdi ve hizmet sektörü ağırlıklı bir ekonomik model ortaya çıktı. Bugün Türk ekonomisinde inşaat sektörünü de dâhil edersek hizmet sektörünün payı yüzde60-65 dolayındadır.
Millî devlet emperyalizm çağında millî üreticiyi emperyalist tekellere karşı koruyan devlettir. Küreselleşeme adı altında gerçekleşen neoliberal saldırı millî üreticinin millî devlet zırhını önemli ölçüde zaafa uğratmış ve ortaya büyük bir işsiz kitle ile borç yükü çıkmıştır. Emperyalizm çağında eşit koşullar bulunmamaktadır ve serbest piyasa emperyalist tekellerin hilesidir. Bu gerçekler etrafında sınıf mücadelesi emperyalist tekellerle millî sınıflar arasındadır. Bu temel çelişkiyi görmeyip işçi ile sermaye arasındaki çelişkileri derinleştirmeye çalışan çizgi –niyeti ne olursa olsun- mevcut neoliberal sistemin içinde, emperyalist tekellerin hizmetindedir. İşçi adına millî sermaye karşıtlığına konumlanmak da sermaye adına emperyalist tekellerle rekabet için işçilerin kazanımlarına göz dikmek de emperyalist tekellere yarar.
Bugünün görevi, millî üretimi artırmak, emperyalist merkezlerin sömürüsünden, tüketicisi olmaktan kurtulmaktır. Bu görev işçilerin istihdam talebiyle birleşmektedir. Üretim ve istihdam talebi emperyalist tekellere karşı yeni bir modeli içerdiğinden devrimcidir. Mevcut sistem içinde işçilerin de millî sermayedarın da kurtuluşu yoktur, emperyalist sömürüden sermayedar da işçi de nasiplenmektedir. Devletin üretime katıldığı ve millî üreticiyi desteklediği, koruduğu bir model emperyalist tekellere akan kaynakların(sömürülen kaynakların) ülke içinde kalmasını sağlayacak hem daha çok istihdam olanağına hem de daha müreffeh yaşam koşullarına elverişli bir zemin oluşacaktır.
ZAFER İNCEBACAK
Eğitimci Yazar