Zafer İncebacak’ın kaleminden: Aydın Cehaleti
Aydın ve cehalet kelimeleri yan yana gelmez, ama maalesef aydınlarımızın cehaleti ile boğuşuyoruz. Her sistem kendi aydınını yaratır. Türkiye’nin 1945’lerden sonra dahil olduğu emperyalist sistem de kendi aydınını yaratmıştır. Attila İlhan Türk aydını Türk değildir, Batı’nın manevî ajanıdır, diyordu. Türkiye Batı ile karşı karşıya geldiğinde aydınlar Batı’nın yanında yer alıyor. Çünkü o emperyalist sistemden nemalanıyor.
Etrafınızda bu aydın kesiminin prototipini görürsünüz. Her konuda uzmandırlar. Kafkas uzmanı, Suriye uzmanı, Libya uzmanı, dış politika uzmanı, hukukçu, tıp uzmanı… Salgınla ilgili alınması gereken tedbirleri Bilim Kurulu’ndan değil, onlardan sorun. Sokağa çıkma yasağı olsun, derler; uygulanırsa özgürlükten girerler. Türkiye’yi, Türk milletini aşağılamayı, millî olan ne varsa değersizleştirmeyi evrensellik, yıkıcılığı muhaliflik sanır. Bozuk saat günde iki kez doğruyu gösterir, ama bu aydınları hayat her gün yalanlar. Çünkü çürümüş ve çökmekte olan sistemin uzantısıdırlar.
Salgın sürecinde büyük ölçüde Bilim Kurulu’nun tavsiyeleri uygulandı. Bilim Kurulu’nun önerileri, hekim ve sağlık çalışanlarımızın özverisiyle mücadele sürüyor. Vatan savaşına karşı olan aydın takımı salgın savaşına da karşı. FETÖ ve PKK ile mücadele eden TSK’yı, yargıyı hedef aldıkları gibi Bilim Kurulu’nu da hedef alıyorlar. Artık o denli Türkiye’den ve hakikatten koptular ki bilime de karşılar. “Maske dağıtılamadı” edebiyatı yapanlar şimdi Çin’den gelen aşıya bilim dışı iddialarla karşı çıkıyorlar.
Türkiye bilimden, insanlıktan kopan emperyalist/ neoliberal sistemden sıyrıldıkça bağımsızlaşıyor ve bilim yükseliyor. Atatürk, Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, demişti. Bilim Kurulu’muz, hekimlerimiz bilimin aydınlığını temsil ediyor. Onlara güvenelim, bilimi rehber edinelim.